KAYDUL

HUKUK


Mahkeme Kararları » İş Hukuku »
Çarşamba, 24 Nis 2024

Hizmet tespit davasında hizmetin ara vermeksizin kesintisiz gerçekleştiği durumlarda, çalışmanın sona erdiği yılın sonuna karşılık gelen 31 Aralık gününden başlayarak beş yıllık sürenin hesaplanması gerekmektedir.

T.C.

YARGITAY

10. HUKUK DAİRESİ

E. 2012/13941

K. 2012/13398

T. 4.7.2012

DAVA : Dava, 506 sayılı Kanun hükümleri kapsamındaki zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Tolga Özmen tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:

KARAR : 1-)Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2-)Davalı işveren şirkete ait işyerinden 01.04.1998 - 22.07.1998 tarihleri arasında adına tam gün üzerinden eksiksiz bildirim ve prim ödemeleri gerçekleştirilen davacının istemi, anılan işyerinde 19.04.1996 - 29.08.1998 döneminde hizmet akdine dayalı olarak geçen ve Kuruma bildirilmeyen çalışma sürelerinin tespitine ilişkin olup, 21.11.2005 günü açılan davada mahkemece yapılan yargılama sonunda dava, hak düşürücü süre nedeniyle reddedilmiştir.

Davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun "Prim Belgeleri" başlığını taşıyan 79'uncu maddesinin onuncu fıkrasında, yönetmelikle belirlenen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları, Kurumca saptanamayan sigortalıların, çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile kanıtlayabildikleri takdirde, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarının göz önünde bulundurulacağı açıklanmış olup, anlaşılacağı üzere, çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. Buna göre; ilgili kişi hakkında işe giriş bildirgesi düzenlenmediği, düzenlenmesine karşın yasal hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmediği, sigortalılık bildirimini içeren dönemsel sigorta primleri bordrosunun/aylık prim ve hizmet belgesinin hazırlanmadığı veya anılan süre içerisinde Kuruma teslim edilmediği, sigorta priminin Kuruma yatırılmadığı, çalışmanın varlığı yönünde Kurum görevlilerince herhangi bir saptamanın söz konusu olmadığı durumlarda, hizmetin varlığını ileri süren kişilerin hak düşürücü süre içerisinde yargı yoluna başvurması zorunludur. Bununla birlikte önemle vurgulanmalıdır ki, değinilen kuralın tek istisnası, kamu kurum ve kuruluşlarında gerçekleşen hizmete ilişkin olarak, Kuruma aktarılmasa dahi işveren tarafından ödenen ücret/maaş üzerinden sigorta primi kesintisi yapılması olgusudur. Bir başka anlatımla, sözü edilen niteliğe sahip işyerinde çalışanların kayıtlara geçirilmesi ve ücret ödemelerinin de belgelere dayandırılması asıl olduğundan, yukarıda açıklanan durumların hiçbiri gerçekleşmemiş olsa da Kuruma aktarılmamasına karşın işverence ilgiliye ödenen ücret/maaş üzerinden sigorta primi kesintisi yapıldığı takdirde ilgili yönünden hak düşürücü süreye ilişkin hüküm uygulanamaz.

Diğer taraftan söz konusu maddede öngörülen beş yıllık hak düşürücü süre uygulamasında; hizmetin ara vermeksizin kesintisiz (blok) gerçekleştiği durumlarda, çalışmanın sona erdiği (işten çıkış yapıldığı) yılın sonuna karşılık gelen 31 Aralık gününden başlayarak beş yıllık sürenin hesaplanması gerekmekte, bu kapsamda, inceleme konusu davada olduğu gibi, işverence Kuruma bildirimin başladığı tarih öncesine ait çalışmaya yönelik talebe ilişkin olarak, işten ayrılış gününe ait yılın sonuna karşılık gelen 31 Aralık tarihinden itibaren beş yıllık süre içerisinde yargı yoluna başvurulması zorunluluğu bulunmakta, kayden bildirim sonlandırılmasına karşın çalışmanın sürdüğü yönündeki hizmet tespiti istemlerinde ise herhangi bir hak düşürücü süre söz konusu olmamaktadır.

Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığı altında dava değerlendirildiğinde; 19.04.1996 - 01.04.1998 dönemine ilişkin istemin, davanın 31.12.2003 tarihine kadar açılmaması nedeniyle hak düşürücü süreye uğradığı belirgin ise de, 22.07.1998 - 29.08.1998 tarihleri arasında kalan dönem yönünden, herhangi bir hak düşürücü sürenin söz konusu olmadığı açık olup, bu bakımdan, mahkemece, anılan dönem yönünden tüm kanıtlar toplandıktan sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.

Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve kısmen yanılgılı değerlendirme sonucu davanın tümüyle reddine karar verilmesi,usul ve yasaya aykırı olup,bozma nedenidir.

O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının isteği durumunda davacıya geri verilmesine, 04.07.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Tags: 506 sayılı kanun | 5510 sayılı kanun | çağlayanda iş avukatı | defi | emeklilik davaları | hak düşürücü süre | iş davaları | iş kanunu | işçi | işçi davaları | işveren | itiraz | kartalda iş avukatı | kesintisiz çalışma | perpada emeklilik avukatı | perpada iş avukatı | sgk davaları | zamanaşımı


e-mail:
info @ kaydulhukuk.com

Telif Hakkı © 2012 Kaydul Hukuk Bürosu. Tüm hakları saklıdır. Bu sitede paylaşılan bilgiler yalnızca bilgilendirme amaçlı olup,
Türkiye Barolar Birliğinin ilgili düzenlemeleri uyarınca reklam, teklif, hukuki öneri veya danışmanlık teşkil etmez.