KAYDUL

HUKUK


Mahkeme Kararları » İdare Hukuku »
Çarşamba, 24 Nis 2024

Din Adamı Olarak İzinsiz Çalışan Kişinin Sınır Dışı Edilmesi ve Yurda Giriş Yasağı

DANIŞTAY 10. DAİRE E. 2010/9929 K. 2014/3373 T. 26.5.2014

T.C.

DANIŞTAY

10. DAİRE

E. 2010/9929

K. 2014/3373

T. 26.5.2014

• İDARİ İŞLEMİN İPTALİ ( Resmi Olarak Kilise Niteliğinde Bulunmayan Bir Binada Aynı İnanca Sahip Bazı Kişilerle Birlikte İnancının Gereğini Yerine Getirdiğinin Anlaşılması Karşısında Din Adamı Olarak Çalışma İzin Belgesine Sahip Bulunmadığı Gerekçesiyle Tesis Edilen Dava Konusu İşlemde Hukuka Uyarlık Bulunmadığı )

• DİN ADAMI OLARAK İZİNSİZ ÇALIŞMA ( Davacının Kilise Tarafından Din Adamı Olarak Görevlendirilmediği - Resmi Olarak Kilise Niteliğinde Bulunmayan Bir Binada Din Adamı Olarak Çalışma İzin Belgesine Sahip Bulunmadığı Gerekçesiyle Tesis Edilen Dava Konusu İşlemde Hukuka Uyarlık Bulunmadığı )

• SEYAHAT ÖZGÜRLÜĞÜ ( Ancak İlgili Anayasa Maddesinde Gösterilen Neden veya Nedenlere Bağlı Olarak Kanunla Sınırlanabileceği - Yasada Öngörülmeyen Bir Sınırlama Neden ve Yönteminin İdari Düzenleme İle Getirilmesine de Olanak Bulunmadığının Gözetilmesi Gerektiği )

• YURDA GİRİŞ YASAĞI ( Bir Takım Fiiller Nedeniyle Belirli Sürelerde Yurda Giriş Yasağı Konulmasını Öngören Genelgenin Dikkate Alınmaması Gerektiğinden Anılan Düzenleme Esas Alınarak Tesis Edilen ve Yasal Dayanağı Bulunmayan Dava Konusu İşlemde Bu Yönüyle Hukuka Uygunluk Bulunmadığı )


ÖZET : Dava, yabancı uyruklu davacının din adamı olarak izinsiz çalıştığından bahisle 1 yıl süre ile yurda girişinin yasaklanmasına ve sınırdışı edilmesine ilişkin davalı idare işleminin iptali istemiyle açılmıştır. Olayda, dosyada bulunan tutanak ve dosya içeriği incelendiğinde, davacının kilise tarafından "din adamı" olarak görevlendirilmediği açık olup; resmi olarak kilise niteliğinde bulunmayan bir binada aynı inanca sahip bazı kişilerle birlikte inancının gereğini yerine getirdiğinin anlaşılması karşısında, din adamı olarak çalışma izin belgesine sahip bulunmadığı gerekçesiyle tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Anayasa ile güvence altına alınan seyahat özgürlüğü ancak ilgili anayasa maddesinde gösterilen neden veya nedenlere bağlı olarak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla, Yasada öngörülmeyen bir sınırlama neden ve yönteminin idari düzenleme ile getirilmesine de olanak bulunmamaktadır. Davanın çözümünde, bir takım fiiller nedeniyle belirli sürelerde yurda giriş yasağı konulmasını öngören Genelgenin dikkate alınmaması gerektiğinden; anılan düzenleme esas alınarak tesis edilen ve yasal dayanağı bulunmayan dava konusu işlemde bu yönüyle de hukuka uygunluk bulunmamaktadır.

İstemin Özeti : Ankara 12. İdare Mahkemesi'nin 18.03.2010 tarih ve E:2009/647; K:2010/304 sayılı kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi : Anayasamızda ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde din ve vicdan özgürlüğü garanti altına alınmıştır. Olayda, dosyada bulunan tutanak ve dosya içeriği incelendiğinde, davacının kilise tarafından "din adamı" olarak görevlendirilmediği açık olup; resmi olarak kilise niteliğinde bulunmayan bir binada aynı inanca sahip bazı kişilerle birlikte inancının gereğini yerine getirdiğinin anlaşılması karşısında, din adamı olarak çalışma izin belgesine sahip bulunmadığı gerekçesiyle tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, Anayasa ile güvence altına alınan seyahat özgürlüğü ancak anayasada gösterilen neden veya nedenlere bağlı olarak kanunla sınırlanabileceğinden, Emniyet Genel Müdürlüğü Genelgesi uyarınca davacı hakkında süreli yurda giriş yasağı konulmasına ilişkin işlemde bu yönüyle de hukuka uyarlık bulunmamakta olup, dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi gerekirken, aksi yönde verilen mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, yabancı uyruklu davacının Kocaeli İli, Derince İlçesinde din adamı olarak izinsiz çalıştığından bahisle 1 yıl süre ile yurda girişinin yasaklanmasına ve sınırdışı edilmesine ilişkin davalı idare işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

Ankara 12. İdare Mahkemesince, İngiltere uyruklu yabancı olan davacının, çalışma izni olmadan din adamı olarak çalıştığı tespit edildiğinden, yurtta kalmasına izin verilecek yabancılarla ilgili olarak karar alma konusunda geniş takdir yetkisine sahip olan davalı idarece, 5683 sayılı Kanun uyarınca davacı hakkında tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı tarafından, anılan idare mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.

Anayasamızın 13. maddesinde; "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."; 24. maddesinde "Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.

14. madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.

Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.", 90. maddesinde ise; "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir... Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır." kurallarına yer verilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü" başlıklı 9. maddesinin 1. fıkrasında; "Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, açıkça veya özel tarzda ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir." hükmü, aynı maddenin 2. fıkrasında da; "Din veya inancını açıklama özgürlüğü, ancak kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, genel sağlığın veya ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için demokratik bir toplumda zorunlu tedbirlerle ve yasayla sınırlanabilir" hükmü yer almaktadır.

Anılan Sözleşmenin 9. maddesinin 1. fıkrasının ilk cümlesinde mutlak bir düşünce, vicdan ve din özgürlüğü öngörülmektedir. Bu hüküm, özgürlüğün iç dünyadaki yansımasıyla ilgili olup, bireysel ya da dinsel inançlar alanını sınırsız bir şekilde korur. İçsel dünyaya dair olan fikir ve inanç edinilmesi ve değiştirilmesi hakkı hiç bir şekilde sınırlanamaz, devletin müdahalesine konu olamaz. Birey inançları nedeniyle suçlanamaz, kendisine zora dayanan, serbest iradeyi etkileyen herhangi bir yolla, bir inanç kabul ettirilemez veya inançlarından vazgeçirilemez. Kişi istediği inanca sahip olabileceği gibi, bunu açıklamaya da zorlanamaz. İç dünyaya dair olan kanaat, din ve vicdan sahibi olma hakkı hiçbir koşulda engellenemez ve açıklama içermeyen inanç veya düşünce devlet müdahalesine konu olamaz. Ancak din ve vicdan özgürlüğü sadece bireylerin inançlarını ve vicdanî kanaatlerini güvence altına almakla gerçekleşmiş olmaz, bunun yanında ayrıca inananların gerek bireysel hayatlarında gerekse toplumsal ilişkilerinde, dinî inançlarını uygulama ve buna uygun şekilde davranma özgürlüklerinin de garanti edilmesini gerektirir.

İnancı, vicdanı ya da kanaatı açıklama ve uygulama hakkı ise; özgürlüğün dış dünyaya yansımasına ilişkin olup, 9. maddenin 1. fıkrasının ikinci cümlesinde garanti altına alınmıştır. Bu hüküm özetle, bireylerin inançlarını ve kanaatlerini özgürce açıklayabilecekleri ve uygulayabileceklerini ifade eder. Diğer taraftan, bu durumun hangi koşullar altında ve hangi yol ve yöntemler ile sınırlanabileceği, aynı maddenin 2. fıkrasında açıkça belirtilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de 14307/88 başvuru numaralı Kokkinakis-Yunanistan davasındaki kararında, Yehova Şahidi olan başvurucunun Ortodoks bir kadını Yehova Şahitliği'ne inandırmak için kitaplardan parçalar okuması ve bazı kitaplar vermesi etrafında gelişen faaliyetlerini 9. madde kapsamında değerlendirmiştir. Olayda, başvurucunun komşusu kadının polisi çağırması üzerine gözaltına alınan başvurucu, Yunan yasalarında yer alan başka bir dine geçmeye teşvik etme suçundan mahkum edilmiş ve bu karara ilişkin temyiz başvurusu da reddedilmiştir. Mahkeme, verilen cezayı başvurucunun dinini ve inançlarını açıklama özgürlüğüne bir müdahale olarak değerlendirilmiş ve Sözleşmenin 9. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

Görüldüğü üzere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşmenin 9. maddesinde açıkça belirtilmemişse de, kişinin zorlama olmadan ve diğer kişinin düşünce özgürlüğüne saygılı olacak bir tarzda, dinî inancını başkalarına tebliğ ve telkinde bulunmasını, inancın izharı çerçevesinde, dolayısıyla din ve vicdan özgürlüğü kapsamında addetmiştir. Bu tespitten yola çıkarak, herhangi bir dinî inancın yayılması amacıyla zorlama olmadan yürütülen propaganda faaliyetlerinin yasaklanması ya da bu faaliyetleri yürütenler hakkında idarece cezalandırıcı mahiyette işlem tesis edilmesi din ve vicdan özgürlüğüne aykırıdır.

Dava dosyasının incelenmesinden; İngiltere uyruklu yabancı olan davacının, turistik amaçlı ikamet izninin olduğu, din adamı olarak çalışma izninin olmadığı halde Kocaeli Valiliği'nce yapılan denetimlerde, … adresinde bulunan Derince Protestan Kilisesinde din adamı olarak izinsiz çalıştığı, binanın kapısında herhangi bir isim ya da levha olmadığı, kendilerini Derince Protestan Topluluğu olarak tanıtan davacının da aralarında yer aldığı şahısların kilise olarak kullandıkları binanın, kilise olduğuna dair resmi belge bulunmadığının tespit edildiğinden bahisle, çişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 16.04.2009 tarih ve 9512-71416 sayılı işlemi ile, binayı kilise olarak kullanan, ibadetlerin düzenlenmesi ve gerçekleşmesini organize edenler arasında yer alan davacının çıkışını teminen, 15 günü aşmayacak şekilde ikamet tezkeresi tanzim edilmesi, bu süre içerisinde çıkış yapmadığı takdirde sınırdışı edilecekler kapsamına alınarak çıkışının sağlanması ve Ç-117 tahdit veri girişinin yapılmasının karara bağlandığı; Kocaeli Valiliğince anılan işleme istinaden 04.05.2009 tarihine kadar Türkiye'den çıkış yapması gerektiğine, bir yıl süre ile Türkiye'ye giriş yapamayacağına ve 04.05.2009 tarihine kadar çıkış yapmadığı takdirde sınır dışı edilecekler kapsamına alınacağına ilişkin dava konusu işlemin tesis edildiği anlaşılmıştır.

Olayda, dosyada bulunan tutanak ve dosya içeriği incelendiğinde, davacının kilise tarafından "din adamı" olarak görevlendirilmediği açık olup; resmi olarak kilise niteliğinde bulunmayan bir binada aynı inanca sahip bazı kişilerle birlikte inancının gereğini yerine getirdiğinin anlaşılması karşısında, din adamı olarak çalışma izin belgesine sahip bulunmadığı gerekçesiyle tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, 1982 Anayasasının "Yerleşme ve Seyahat Hürriyeti" başlıklı 23.maddesinde; "Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir. Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak; seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir." düzenlemesine yer verilmiştir.

5683 sayılı Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun'un "A ) İkamet Tezkeresinin Reddolunacağı Haller" başlıklı 7. maddesinde; "Sırf iş tutmak için gelecek sanat ve meslek erbabı olup da tutacağı iş, kanunlar gereğince Türk vatandaşlarına hasredilmiş bulunan; B ) Türk kanun veya örf ve adetleriyle yahut siyasi icabatla telif edilemeyecek durumda olan veya faaliyette bulunan; C ) Türkiye'de kalmak istediği müddet zarfında yaşamak için maddi imkanları meşru bir şekilde temin edemeyeceği sabit olan; D ) Türkiye'ye girmesi memnu olup da her nasılsa girmiş bulunan; E ) Türkiye'de oturduğu müddetçe huzur ve asayişi ihlal eden; yabancılara ikamet tezkeresi verilmez.", 19. maddesinde "İçişleri Bakanlığınca memlekette kalması umumi güvenliğe, siyasi ve idari icaplara aykırı sayılan yabancılar verilecek muayyen müddet zarfında Türkiye'den çıkmağa davet olunur. Bu müddetin sonunda Türkiye'yi terketmeyenler sınır dışı edilebilirler.", 21. maddesinde "Bu kanunda derpiş edilen sınır dışı kararını almaya İçişleri Bakanlığı yetkilidir. İçişleri Bakanlığı, lüzum göreceği sınır ve sahil illerine memleketin umumi güvenlik ve nizamı noktasından derhal çıkarılmaları lazım gelen yabancıları istizan etmeden sınır dışı etmek yetkisini verebilir. Bu iller bu yetkiye göre işlem yaptıkları takdirde keyfiyeti mucip sebepleriyle birlikte İçişleri Bakanlığına bildirmeğe mecburdurlar." kuralı yer almaktadır.

15.12.2003 tarih ve 180 sayılı Emniyet Genel Müdürlüğü Genelgesi uyarınca Türkiye'ye süreli giriş yasağı uygulaması gerçekleştirilerek bu şekilde daha önce belirlenen kurallara uymayan veya bu kuralları ihlal edenlere çeşitli kodlarla belirli sürelerle ülkemize giriş yasağı uygulanmakta olduğu, bu kapsamda davacıya da Ç-117 kodu ile 1 yıl süre ile giriş yasağı uygulandığı görülmektedir.

Anayasa ile güvence altına alınan seyahat özgürlüğü ancak ilgili anayasa maddesinde gösterilen neden veya nedenlere bağlı olarak kanunla sınırlanabilir.

Dolayısıyla, Yasada öngörülmeyen bir sınırlama neden ve yönteminin idari düzenleme ile getirilmesine de olanak bulunmamaktadır.

2577 sayılı İdari Yargılama Kanunu'nun 7. maddesinin son fıkrası hükmüyle de, idari yargı yerlerine, yasalara açıkça aykırı düzenlemeleri, bu düzenlemeler dava konusu edilmeyip, sadece uygulama işlemleri dava konusu edilmiş olsa bile; ihmal etmek suretiyle uyuşmazlığın çözümlenmesine olanak tanınması karşısında; davanın çözümünde, bir takım fiiller nedeniyle belirli sürelerde yurda giriş yasağı konulmasını öngören Genelgenin dikkate alınmaması gerektiğinden; anılan düzenleme esas alınarak tesis edilen ve yasal dayanağı bulunmayan dava konusu işlemde bu yönüyle de hukuka uygunluk bulunmamaktadır.

Bu durumda, dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi gerekirken aksi yönde verilen mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamıştır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Yasa'nın 49. Maddesine uygun bulunan temyiz isteminin kabulüne, Ankara 12. İdare Mahkemesi'nin 18.03.2010 tarih ve E:2009/647; K:2010/304 sayılı kararının BOZULMASINA, dava dosyasının yeniden karar verilmek üzere anılan mahkemeye gönderilmesine, 26.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (Kaynak: Kazancı Bilgi Bankası)



Tags: idare | idari dava | idari dava avukatı


e-mail:
info @ kaydulhukuk.com

Telif Hakkı © 2012 Kaydul Hukuk Bürosu. Tüm hakları saklıdır. Bu sitede paylaşılan bilgiler yalnızca bilgilendirme amaçlı olup,
Türkiye Barolar Birliğinin ilgili düzenlemeleri uyarınca reklam, teklif, hukuki öneri veya danışmanlık teşkil etmez.