KAYDUL

HUKUK


Mahkeme Kararları » İdare Hukuku »
Pazartesi, 29 Nis 2024

deniz kirliliğine sebebiyet verildiğinden bahisle, 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 20. maddesi uyarınca idari para cezası verilmesine ilişkin işlemin iptali davasında cezanın yasal dayanağının gösterilmemesi belirlilik ilkesine aykırıdır.

14. Daire         2011/12668 E.  ,  2012/5977 K.

            Kararın Düzeltilmesini İsteyen :  … Gemisi Donatanı

            Vekili              :   Av. …, Av. …

            Karşı Taraf      :   İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı

            Vekili              :   Av. …

            İstemin Özeti : Danıştay  Altıncı Dairesinin 15.03.2010 günlü, E:2008/1896, K:2010/2668  sayılı kararının, dilekçede belirtilen nedenlerle düzeltilmesi istenilmektedir.

            Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.         

            Danıştay Tetkik Hakimi  : Yavuz Cengiz

            Düşüncesi : Yasa koyucu, kamu düzeninin korunması amacıyla ceza hukuku alanında hangi eylemlerin suç sayılacağı ve suç sayılan bu eylemlerin hangi tür ve ölçüde cezai yaptırıma bağlanacağı konusunda takdir yetkisine sahip olmakla birlikte, kamu idarelerinin ise, cezaların yasallığı ve hukuksal güvenlik ilkelerinin gereği olarak, farklı ve keyfi uygulamalara neden olmamak için, idari yaptırımlarının; uygun geçerli sebepleri ve yasal dayanağını idari işlemlerde  göstermesi gerekir.

            Bu durumda, davacıya isnat edilen suçun 2872 sayılı Çevre Kanunun 20. maddesinin hangi fıkrası uyarınca cezalandırılması gerektiği hususunu açıkça ortaya konulmasının, belirlilik ilkesi gereği kişilerin işledikleri suçun karşılığını bilmeleri açısından önem arzetmesi nedeniyle, 2872 sayılı Çevre Kanunun 20. maddesinin, tek başına para cezasının yasal dayanağı olarak kabulünün mümkün olmadığı, verilen para cezasının karşılığı olan anılan Kanunun 20. maddesinin ilgili fıkrası veyahut bendinin açıkça belirtilmesi gerektiğinden, davacının fiilinin açık olarak tanımlanması ve fiilin karşılığı cezanın  ifade edilmesi gerekirken bu değerlendirme yapılmaksızın tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığından davanın reddi yolundaki temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmadığından Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

            Karar veren Danıştay Ondördüncü Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 54. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendine göre kararın düzeltilmesi istemi yerinde görüldüğünden, Danıştay Altıncı Dairesinin 15.03.2010 günlü, E:2008/1896, K:2010/2668 sayılı kararı kaldırılarak, işin esası yeniden incelendi.

            Dava; deniz kirliliğine sebebiyet verildiğinden bahisle, 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 20. maddesi uyarınca idari para cezası verilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince; deniz kirliliği  tespit ekiplerinin 23.12.2006 tarihinde yapılan denetimler sırasında; Zeytinburnu açıklarında Panama bayraklı …isimli geminin çevre kirliliğine sebebiyet verdiğini gözlemledikleri ve bunun üzerine gemiye geldikleri ve geminin denize atık su dökmekte olduğu konusunda tespit tutanağı düzenledikleri, geminin ve kirlenen mahallin fotoğrafını çektikleri, gemiden ve kirlenen mahalden(denizden) numune aldıkları, alınan numunelerin laboratuvarda yapılan analizleri sonucunda; denize bırakılan pis suyun, denizin alıcı ortam standartlarına aykırı olduğu yolunda analiz raporlarının tanzim edildiği ve bu şekilde Çevre Kanunun 8.  maddesinin  ihlal edildiğinin tespit edilmesi üzerine aynı Kanunun 22. maddesi uyarınca para cezası verildiğinin anlaşıldığı, bu nedenle kanun ve yönetmeliklere uygun olarak tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

            Anayasa Mahkemesinin 17.04.2008 günlü, E:2005/5 K:2008/93 sayılı kararında yapılan değerlendirmede; Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri “belirlilik”tir. Bu ilkeye göre; yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup; birey, yasadan, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini doğurduğunu bilmelidir. Ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını ayarlar. Hukuk güvenliği; normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Yasa kuralı, ilgili kişilerin mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini makul bir düzeyde öngörmelerini mümkün kılacak şekilde düzenlenmelidir. “Öngörülebilirlik şartı” olarak nitelendirilen bu ilkeye göre yasanın uygulanmasında takdirin kapsamı ve uygulama yöntemi bireyleri keyfi ve öngöremeyecekleri müdahalelerden koruyacak düzeyde açıklıkla yazılmalıdır. Belirlilik, kişilerin hukuk güvenliğini korumakla birlikte idarede istikrarı da sağlayacağı ifade edilmektedir.

            2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 8. maddesinde; her türlü atık ve artığı, çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmanın yasak olduğu hükmüne yer verilmiş, aynı Kanun'un 20/ı maddesinde, Bu Kanunda öngörülen yasaklara ve sınırlamalara aykırı olarak ülkenin egemenlik alanlarındaki denizlerde ve yargılama yetkisine tâbi olan deniz yetki alanlarında ve bunlarla bağlantılı sularda, tabiî veya sunî göller ve baraj gölleri ile akarsularda;1) Petrol ve petrol türevleri (ham petrol, akaryakıt, sintine, slaç, slop, rafine ürün, yağlı atık vb.) tahliyesi veya deşarjı yapan tankerlerden, bin (dahil) gros tona kadar olanlar için gros ton başına 40 Türk Lirası, bin ilâ beşbin (dahil) gros ton arasında olanlara, bu miktar ve ilave her gros ton başına 10 Türk Lirası,  beşbin gros tondan fazla olanlara ise, yukarıdaki miktarlar ve ilave  her gros ton başına 100 Kuruş,  2) Kirli balast tahliyesi yapan tankerlerden bin (dahil) gros tona kadar olanlar için gros ton başına 30 Türk Lirası, bin ilâ beşbin (dahil) gros ton arasında olanlara bu miktar ve ilave her gros ton başına 6 Türk Lirası, beşbin gros tondan fazla olanlara ise, yukarıdaki miktarlar ve ilave her gros ton başına 100 Kuruş, 3) Petrol türevleri (sintine, slaç, slop, akaryakıt, yağlı atık vb.) veya kirli balast tahliyesi yapan gemi ve diğer deniz vasıtalarından bin gros tona kadar olanlar için gros ton başına 20 Türk Lirası, bin ilâ beşbin (dahil) gros ton arasında olanlara bu miktar ve ilave her gros ton başına 4 Türk Lirası, beşbin gros tondan fazla olanlara ise, yukarıdaki miktarlar ve ilave her gros ton başına 100 Kuruş, 4) Katı atık bırakan veya evsel atıksu deşarjı yapan tanker, gemi ve diğer deniz araçlarından bin (dahil) gros tona kadar olanlar için gros ton başına 10 Türk Lirası, bin ilâ beşbin (dahil) gros ton arasında olanlara bu miktar ve ilave her gros ton başına 2 Türk Lirası, beşbin gros tondan fazla olanlara ise, yukarıdaki miktarlar ve ilave her gros ton başına 40 Kuruş, idarî para cezası verilir.  Tehlikeli madde ve atıkların deşarjı durumunda uygulanacak idarî para cezaları, petrol ve türevleri kategorisi esas alınarak on katı  verilir. Kirliliğin oluşmasını müteakip gemi veya deniz aracının kendi imkânları ile neden olduğu kirliliği giderdiğinin tespit edilmesi durumunda, idarî para cezası 1/3 oranında uygulanır. Cezanın derhal ve defaten ödenmemesi veya bu hususta yeterli teminat gösterilmemesi halinde, gemiler ve götürülebilen diğer deniz vasıtaları en yakın liman yetkilisine teslim edilerek seyrüseferden ve faaliyetten men edilir. Banka teminat mektubu veya geminin bağlı olduğu kulüp sigortacısı tarafından düzenlenecek teminat mektubu teminat olarak kabul edilir. Yabancı  devlet egemenliği altındaki sularda bu devletlerin mevzuatının Türk bayraklı gemiler tarafından ihlali durumunda, ilgili devletin ceza uygulamaması ve Türkiye'nin cezalandırmasını talep etmesi durumunda bu Kanun hükümleri uygulanır. Bu bendin birinci paragrafı dışında, bu Kanun ve bu Kanun uyarınca çıkarılan yönetmeliklere aykırı olarak ülkenin egemenlik alanındaki denizlere ve yargılama yetkisine tâbi olan deniz yetki alanlarına, içme ve kullanma suyu sağlama amacına yönelik olmayan sulara atık boşaltanlara 24.000 Türk Lirası idarî para cezası verileceği hükme bağlanmıştır.

            2872 sayılı Çevre Kanunu'nun  "Gemiler için verilecek para cezaları" başlıklı 22. maddesi, 26.04.2006 tarihinde, 5491 sayılı Kanunun 15. maddesi ile mülga edilmiştir.

            Yasa koyucu, kamu düzeninin korunması amacıyla ceza hukuku alanında hangi eylemlerin suç sayılacağı ve suç sayılan bu eylemlerin hangi tür ve ölçüde cezai yaptırıma bağlanacağı konusunda takdir yetkisine sahip olmakla birlikte, kamu idarelerinin ise, cezaların yasallığı ve hukuksal güvenlik ilkelerinin gereği olarak, farklı ve keyfi uygulamalara neden olmamak için, idari yaptırımlarının; uygun geçerli sebepleri ve yasal dayanağını idari işlemlerde  göstermesi gerekir.

            Dosyanın incelenmesinden; Panama bayraklı …isimli geminin, Zeytinburnu açıklarında deniz kirliliğine sebebiyet verdiğinden bahisle, 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 8. maddesinin 1. fıkrası ve aynı Kanunun 20. maddesi uyarınca  davaya konu para cezasının verilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

            Olayda, davalı idarenin dava konusu işlemle verilen para cezasının, 2872 sayılı Çevre Kanunun 20. maddesi uyarınca verildiği, anılan Kanun maddesinin içeriğine bakıldığında; Çevre Kanunu ve ilgili yönetmeliklerde belirlenen çevre ihlallerine ilişkin verilmesi gereken para cezalarının, çevre kirliliğine sebebiyet veren farklı eylemler ifade edilmek suretiyle  her çevre kirliği ihlali için ayrı ayrı belirlendiği, denizlerde ve yargılama yetkisine tâbi olan deniz yetki alanlarında ve bunlarla bağlantılı sularda, tabiî veya sunî göller ve baraj gölleri ile akarsularda kirliliğe sebebiyet verilmesi halinde uygulanacak yaptırımların, 2872 sayılı Çevre Kanunun 20. maddesinin (ı) fıkrasının alt bendlerinde ayrıntılı olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır.

            Bu durumda, davacıya isnat edilen suçun 2872 sayılı Çevre Kanunun 20. maddesinin hangi fıkrası uyarınca cezalandırılması gerektiği hususunu açıkça ortaya konulmasının, belirlilik ilkesi gereği kişilerin işledikleri suçun karşılığını bilmeleri açısından önem arzetmesi nedeniyle, 2872 sayılı Çevre Kanunun 20. maddesinin, tek başına para cezasının yasal dayanağı olarak kabulünün mümkün olmadığı, verilen para cezasının karşılığı olan anılan Kanunun 20. maddesinin ilgili fıkrası veyahut bendinin açıkça belirtilmesi gerektiğinden, davacının fiilinin açık olarak tanımlanması ve fiilin karşılığı cezanın  ifade edilmesi gerekirken, bu değerlendirme yapılmaksızın tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığından davanın reddi yolundaki temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır. 

            Öte yandan; idari para cezasının 2872 sayılı Çevre Kanunun 20. maddesi uyarınca verildiği halde, İdare Mahkemesince olay tarihi itibariyle, 2872 sayılı Çevre Kanunun Mülga 22. maddesinin hükme esas alınarak karar verilmesinde de hukuki isabet görülmemiştir.

 

           

            Açıklanan nedenlerle,  İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 25.10.2007 günlü, E:2007/110, K:2007/2391 sayılı kararının bozulmasına, dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 21.09.2012  tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

Tags: idari para cezaları | idari para cezası avukatı | idari yaptırımlar avukatı | istanbulda ceza avukati | istanbulda idare avukatı


e-mail:
info @ kaydulhukuk.com

Telif Hakkı © 2012 Kaydul Hukuk Bürosu. Tüm hakları saklıdır. Bu sitede paylaşılan bilgiler yalnızca bilgilendirme amaçlı olup,
Türkiye Barolar Birliğinin ilgili düzenlemeleri uyarınca reklam, teklif, hukuki öneri veya danışmanlık teşkil etmez.