Yargıtay
1.Hukuk Dairesi
E.2012/2724
K.2012/3623
T.29.03.2012
Taraflar
arasında görülen davada;
Davacılar
miras bırakan kardeşleri H.İ'nin davalının baskı ve zorlaması ile
irade
serbestisi ortadan kaldırılmak suretiyle;
Kat
irtifakı kurulu 1 ve 6 nolu taşınmazlarını 03.04.1998 tarihinde kayıtsız
şartsız, aynı yer 5, 8, 12 ve 13 nolu bağımsız bölümleri ise 05.05.1998
tarihinde
kendisinden önce ölümü halinde rücu etmek kaydıyla davalıya bağışlandığını;
Öte
yandan temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri
sürerek; tapuların iptali ile miras payları oranında tescile olmazsa
tenkise
karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı,
miras bırakan adına kayıtlı dava dışı taşınmazların da bulunduğunu,
davacıların saklı paylarının korunduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece,
temliklerin bağış olup, davacıların saklı paylarının ihlal edilmediği
gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar,
davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla,
Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği
dava değeri yönünden ve masraf yokluğundan reddedilip,
gereği
görüşülüp, düşünüldü:
Dava,
muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmadığı
takdirde tenkis isteğine ilişkin olup, mahkemece somut olayda tenkis
isteği
değerlendirilerek saklı payın aşılmadığı gerekçesi ile, isteğin reddine karar
verilmiştir.
Gerçekten
de çekişmeye konu edilen taşınmazların bağış ve rücu koşullu
bağış
olarak temlik edildiği gözetildiğinde somut olayda 01.04.1974 tarih V2
sayılı
İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yerinin bulunmadığı mahkemece
değerlendirilmek suretiyle tenkis yönünden irdeleme yapılarak sonuca gidilmiş
olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
O
halde, davacıların muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı iddialarının
değerlendirilmediğine ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.
Ancak,
davada belirtilen isteklerin yanında temlik tarihinde murisin baskı
altına
alınmak suretiyle temliklerin gerçekleştirildiği de ileri sürüldüğüne göre
ikrah
hukuksal nedenine de dayanıldığı açıktır.
Bilindiği
üzere; bir kimse, karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi
veya
yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı
korkutması
sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz.
Borçlar
Kanunu'nun 30. maddelerinde belirtildiği üzere ikrahtan söz edilebilmesi için
tehdidin sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik
haklarına
veya mal varlıklarına yönelik olması, ikraha maruz kalanın subjektif
durumuna
göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız
(hukuka
aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması, yani sözleşmenin tehdidin
yarattığı korku sonucu yapılması zorunludur.
Bu
koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını
kullanmak
suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan
kaldırılabilir.
Hemen
belirtmek gerekir ki, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı
değildir.
Korkunun kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde
sözleşme karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih ve zımni bir irade
açıklaması
ile fes edilebileceği gibi defi veya dava
yoluyla da kullanılabilir. Sözleşme iptal
edilmekle yapıldığı andan itibaren ortadan kalkacağı için yerine
getirilen
edim ayni bir istihkak davası (tapulu taşınmazlarda iptal ve tescil davası),
bunun mümkün olmadığı hallerde sebepsiz zenginleşme davası ile geri
istenebilir.
Ne
var ki, mahkemece ikrah iddiası yönünden bir araştırma ve inceleme
yapılmış
değildir.
Öte
yandan, tenkis isteği ile ilgili yapılan araştırma ve incelemenin de hüküm
kurmaya elverişli olduğu söylenemez.
Hemen
belirtilmelidir ki; Tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları
zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (teberru)
yasal
sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai)
davalardandır.
Tenkis davasının dinlenebilmesi
için öncelikli koşul; miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir
kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını
zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise
kazandırma
konusu tereke ile kazandırma (temlik) dışı terekenin tümü ile
bilinmesiyle
mümkündür.
Tereke
miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile, iadeye
ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin
aktifini
oluşturur. Miras bırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin bir
aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze
masrafları
gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net
terekeyi
oluşturur.
Tereke
bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre
değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tesbiti gerekir.
(MK.565)
Miras bırakanın Medeni Kanunun 564. maddesinde belirlenen
saklı
paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf
oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde,
saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel)
ve
subjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf
oranını
aşan her kazandırmada saklı payları zedelenen kastının varlığından
söz
edilemez.
Mutlak
olarak tenkise tabi tasarruflara (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanunun
565. maddesinin 1, 2 ve 3. bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal
kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen
mal
hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanun'un 570. maddesindeki sıralamaya
dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı Kanun'un
561.
maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk
ilkesini
gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme
bağlı
tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası
tasarrufların
tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını
dava
etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru
tenkise
tabi olursa 563.maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı
gözetilmelidir.
Davalıya
yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun
tümünün
değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda
(SABİT
TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup
olamayacağı
(MK.564) araştırılmalıdır.Bu araştırma sonunda tasarrufa konu
mal
sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde
taraflar
adına tesciline karar verilmelidir.
Tasarrufa
konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı
takdirde
sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle
bir
durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin
kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse
sonuç
doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü
4/4
sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca sür'atle dava konusu olup sabit
tenkis
oranına göre bölünemeyen malın, tercih hakkının kullanıldığı gündeki
fiatlara
göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından
bulunacak NAKTİN öedetilmesine
karar verilmelidir.
Hal
böyle olunca; öncelikle ikraha dayalı taraf delillerinin toplanması ve
değerlendirilmesi,
iddianın sabit olmadığının anlaşılması halinde iki ayrı inşaat bilirkişisinden
alınan raporlar arasındaki çelişki giderilerek yukarıda
değinilen
tenkis ilkeleri gözetilmek suretiyle hükme elverişli olacak şekilde
inceleme
yapılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken
noksan
soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru
değildir.
SONUÇ
Davalılar
vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle,
hükmün BOZULMASINA, 29.03.2012
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
< Önceki | Sonraki > |
---|